Bu Blogda Ara

23 Aralık 2015 Çarşamba

KUZEY İRLANDA’DA BARIŞA GİDEN ENGEBELİ YOL – İbrahim Utku NAR

KUZEY İRLANDA’DA BARIŞA GİDEN ENGEBELİ YOL – İbrahim Utku NAR


















İrlanda, Kuzey İrlanda ve İngiltere’yi karşı karşıya getiren “ulusal-mezhepsel” sorun nasıl ortaya çıkmıştır? Tarihsel kökeni neye dayanmaktadır? İrlanda Cumhuriyeti’nin bağımsızlığında öncü bir rol üstlenen, daha sonra Kuzey İrlanda’da aynı isimle kurulan, İngiltere’nin başına bela olan İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu(IRA) nedir? Hangi talepler dahilinde silahlı mücadeleyi sürdürmüştür? İngiltere Hükümeti ile yürüttükleri müzakere nasıl sonuçlanmıştır? Sunumumda, tarihsel kökeni 1600’lı yıllara dayanan, IRA ile birlikte günümüze kadar süregelen Kuzey İrlanda sorununu, objektif bir bakış açısı ve nesnel veriler eşliğinde ele almaya çalışacağım.

İrlanda Cumhuriyeti

Coğrafi konum olarak, kuzeybatı Avrupa’da yer alan İrlanda ya da resmi adıyla İrlanda Cumhuriyeti, Büyük Britanya Adası’nın batısındaki İrlanda Adası’nın yaklaşık olarak beşte birini kaplamaktadır. 5 milyona yakın bir nüfusa sahip olan İrlanda Cumhuriyeti’nin başkenti Dublin’dir. Nüfusun yüzde 95’inin Katolik, yüzde 5’inin Protestan olduğu İrlanda’da, İrlanda Gaelcesi ve İngilizce olmak üzere iki resmi dil vardır. Yüksek bir refah seviyesine sahip olan İrlanda’nın ekonomisi aynı derecede tarım ve endüstriye dayanmaktadır. Düşük vergi oranları nedeniyle Google, Facebook, Twitter, Apple gibi teknoloji şirketleri tarafından Avrupa üssü olarak kullanılmaktadır.

Kuzey İrlanda

Kuzey İrlanda, İrlanda Adası'nda İrlanda Cumhuriyeti'nın kuzeyinde yer alan Birleşik Krallık'a bağlı bir ülkedir. Yaklaşık olarak 1.8 milyonluk bir nüfusa ev sahipliği yapan ülkenin başkenti Belfast’tır. Nüfusunun % 53,1'i Protestan (Presbiteryen, İrlanda Kilisesi, Metodist ve diğer Protestan mezhepleri), % 43,8'i ise Roma Katolik kilisesine bağlı olan ülke, mezhepsel açıdan tam anlamıyla ikiye bölünmüş bir haldedir. Bu ikiye bölünmüşlük hali, günümüze kadar süregelen Birleşik Krallık açısından Kuzey İrlanda sorunun temelini oluşturmaktadır.

İrlanda Sorunu’nun tarihsel kökenleri

Sorunun tarihsel kökeni 1542 yılına dayanmaktadır. Britanya 1542 yılında İrlanda’nın tümünü kontrol altına aldığını ve tek taraflı olarak orasının kendi toprağı olduğunu ilan etti. Bu tarihin ardından özellikle 1600’lı yılların başında, İrlanda’yı kolonize etmek için, İskoçya ve İngiltere’den adaya göçler başladı. Göç eden yerleşimciler, tamamı Katolik olan İrlanda halkının aksine Protestan’dı. Londra merkezli Kraliyet adına üzerinde yerleştikleri altı eyaletin adını da "Ulster" koydular. 18. Yüzyılın başında, özellikle Kuzey İrlanda’da Protestanların çoğunluğa erişmesinin ardından, Katolikler birçok yerde azınlık durumuna düştü.  İrlanda Kralı’nın İngilizlere karşı yaptığı savaşı kaybetmesi ile de ada fiilen Protestanların egemenliğe girmiş ve Katoliklerin bazı hakları yasaklanmıştır. 1782’de İrlanda Parlamentosu yasama gücünü tekrar elde etmesine karşın, İngiliz monarşisinin yetkilerinde bir değişiklik olmamıştır. 1798’de İrlanda ve İngiltere tekrar yasal birliktelik kurmuştur.

19. yüzyıla gelindiğinde ise, Katolik İrlandalılar arasında “bağımsızlık” talepleri daha güçlü bir şekilde dile getirilmeye başlanmıştır. Bu doğrultuda ulusalcı hareketler ortaya çıkmıştır. Bu hareketlerin arasında öne çıkan Fenian ve İrlanda Cumhuriyetçi Kardeşliği (IRB), bağımsızlığın silahlı bir direniş ile elde edilebileceğini savunmuş ve İngiltere ile Amerika’da bulunan Katolik İrlandalılar tarafından da desteklenmiştir. Bu hareketin önde gelenleri, daha sonra, silahlı mücadeleyi siyasi mücadele ile eş güdümü bir şekilde yürütmek için Sinn-Fein(Yalnız Kendimiz) partisini kurmuştur. Bugün aktif bir şekilde, Kuzey İrlanda’da faaliyet yürüten Sinn-Fein’in temeli bu şekilde atılmıştır.

Britanya Krallığı bir diğer ifade ile İngiltere’nin üzerinde hakimiyet kurduğu İrlanda’da, Protestan ve Katolik halk birçok kez karşı karşıya gelmiş, adadaki kaotik düzen kronikleşmiştir.

IRA’nın Doğuşu

IRA, İrlanda’nın bütünüyle İngiltere himayesinde olduğu dönemde İrlanda yönetimindeki parlamento olan First Dail tarafından meşru kabul edilen İrlanda ordusu olarak doğdu. Bu ordunun kurucu liderliğini James Connoly yapıyordu. 1916 da İngiliz yönetimine karşı gerçekleştirilen ‘Paskalya Ayaklanması’ nda büyük rol oynadı. Bu tarihe kadar ingiltere’ ye karşı birçok başarısız ayaklanma gerçekleşmişti fakat bu ayaklanma devletin kaderini ciddi şekilde etkileyecekti. Ayaklanmanın kanlı bir şekilde bastırılması, amaçlananın aksine, İrlanda halkının “bağımsızlık” taleplerini daha güçlü bir şekilde seslendirmesine vesile olmuştur. 73 milletvekili çıkaran Sinn-Fein partisi, İngiltere parlamentosuna katılmayı reddederek, İrlanda geçici hükümetini ilan etmiştir.

İrlanda’nın kuruluşu

Cumhuriyetçi İrlandalılar, 1919 yılında, İrlanda’da kurulan geçici hükümeti tanımayan İngiltere ve çoğunluğu güneyde yaşayan Protestan İrlandalılara karşı 2 yıl sürecek savaşı başlattılar. IRA’nın öncülüğünde verilen savaş sonrasında, İngiltere ile 1921 yılında imzalanan “Anglo-Irish Anlaşması”na istinaden adanın güneyinde bağımlı devlet statüsünde Serbest İrlanda kurulmuştur. Mezhepsel açıdan ikiye bölünmüş durumda olan adanın kuzeyinde ise Kraliyete bağlı Kuzey İrlanda kurulmuştur.

IRA tekrar sahneye çıkıyor

Adanın güneyinde yer alan İrlanda Cumhuriyeti, 1960lı yıllara nispeten sakin bir ortamda girmiştir. Fakat adanın kuzeyi ise, mezhepsel açıdan yaşanan bölünmüşlük halinden dolayı toplumsal sorunlara gebe bir hale gelmiştir. Kuzey İrlanda’da Protestanların çoğunluğa erişmeleri, yönetimde söz sahibi olmaları, iktisadi ve siyasi açıdan Katolikleri baskı altına alan bir güce erişmeleri, Katolik İrlandalılar arasındaki huzursuzlukları arttırmıştır. 1960lı yıllarda dünyada esen “bağımsızlık” ve “sosyalizm” rüzgarından etkilenen Katolik İrlandalılar, Protestanların baskısını kırmak ve Kuzey İrlanda’yı, İrlanda Cumhuriyeti ile birleştirerek, adayı tek bir devlet haline getirmek için, IRA çatısı altında tekrar silaha sarılmışlardır.

IRA’nın ikiye bölünüşü

İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu içinde yaşanan sert siyasi tartışmalar, ideolojik farklılıklar, IRA’nın ikiye bölünmesine neden olmuştur. Günümüzde IRA olarak bilinen örgüt, 1969 yılında Resmi IRA’dan ayrılanların oluşturduğu, Kuzey İrlanda'yı silâh zoruyla ve siyasi ikna yoluyla Birleşik Krallık'tan ayırıp birleşik bir İrlanda içinde sosyalist bir cumhuriyet kurmayı amaçlayan geçici İrlanda Cumhuriyetçi Ordusudur. (Provisional Irish Republican Army) Sosyalist bir İrlanda kurma amacıyla hareket eden örgütün içinde, sosyalist dünya görüşüne sahip insanların yanı sıra güçlü bir ulusalcı akımda mevcuttu. Özetle; IRA’nın ideolojik yörüngesi sosyalizm ile İrlanda ulusçuluğunun eklektik bir birleşimine dayanmaktaydı. Daha sonraki yıllarda, sosyalizm, Doğu Blokunun çökmesi gibi faktörler başta olmak üzere, değişen dünyanın yeni dinamiklerine uyum sağlama amacıyla, IRA ve IRA’nin siyasi kanadını oluşturan Sinn-Fein partisinin ajandasından çıkmış, örgüt İrlanda ulusçuluğu temelinde hareket etmeye başlamıştır.


Kanlı Pazar

30 Ocak 1972’de Kuzey İrlanda’nın Derry şehrinde yaşanan olay, İngiltere’nin başını ağrıtacak eylemlerin bir diğer ifade ile Kuzey İrlanda sorunun kırılma noktalarından birisi olmuştur. Ağustos 1971'de Britanya Krallığı’na bağlı Kuzey İrlanda hükümeti "terör şüphelilerinin yargılanmadan gözaltında tutulabilmesine karar verdi ve gösteri yürüyüşlerini yasakladı. Bu yasağı delmek amacıyla Katolik İrlandalılar 30 Ocak 1972’te Derry şehrinin Bogside bölgesinde bir protesto yürüyüşü düzenlediler. İngiliz askerler, protesto yürüyüşüne müdahale ederek 13 silahsız protestocuyu öldürdüler. Kayıtlara “Kanlı Pazar” olarak geçen bu olay sonrasında, IRA, İngiliz askerleri tarafından öldürülenlerin intikamını alacaklarını belirterek, silahlı eylemlerine hız kazandırdılar. “Kanlı Pazar” olayı sonrası, IRA’ya katılımlar daha da arttı. Britanya Krallığı’na bağlılığı savunan, İngilizlerin adadaki gölgesi konumunda olan Protestan İrlandalıların gün geçtikçe artan baskısına karşı daha etkin bir şekilde mücadele edilmesi gerektiğini savunan Katolik İrlandalılar açısından, Derry’de yaşanan sivil katliamı bardağı taşıran son damla olmuştur.

Hüsranla sonuçlanan ilk ateşkes

Katolik İrlandalıları, baskıyla sindiremeyeceğini anlayan İngiliz Hükümeti, daha sert önlemlerin alınması gerektiğini düşünerek, Protestanların çoğunlukta olduğu Kuzey İrlanda Parlamentosu’nu kapatarak, merkezi yönetime geçme kararı almıştır. Bu durum, İngilizlerin amaçladığının aksine, IRA’nın bir zaferi olarak adlandırılır ve örgütün prestijine katkı sunar.
Haziran 1972’de İngiliz Hükümeti ile IRA arasındaki ilk barış görüşmeleri başlar. IRA ateşkes kararı alır. Ancak, ateşkes hüsranla sonuçlanır. IRA’nın isteklerinin İngilizler tarafından “kabul edilemez” bulunması sonucuda ateşkes 14 gün içinde sona erer.

Kanlı Cuma

Hüsranla sonuçlanan ilk barış görüşmelerinin ardından, tarihe “Kanlı Cuma” olarak geçen, ada tarihindeki en kanlı eylemlerden birisi meydana gelmiştir. 21 Temmuz 1972’de, Belfast’ın 9 noktasında, IRA tarafından yerleştirilen bombaların patlatılması sonucunda 9 kişi ölmüş 130 kişi de yaralanmıştır.

1973 yılından itibaren örgüt eylemlerini İngiltere’de de gerçekleştirerek etkisini arttırmayı planlamıştır. İngiltere’de yüzün üzerinde insanın ölümüne yol açmıştır. Olaylar üzerine İngiltere gözaltına alma sürelerini uzatma ve mahkemelerin daha hızlı karar almalarını sağlamaya yönelik tedbirler almıştır. İngiltere’de gerçekleştirilen eylemler İngiliz solundan IRA’ya verilen desteği azaltmıştır. İngilizler de silahlı eylemlerin bitirilmesi için çare aramaya başlamıştır. Bu durum IRA ve İngiliz Hükümeti’nin bir kez daha masaya oturmasını sağlamıştır. 1974-1975 yıllarında örgüt ateşkes ilan etmiştir. Ancak İngiliz ordusunun adayı tamamen boşaltması şartının gerçekleşmemesi nedeni ile taraflar yine sonuç alamamıştır. Bu dönemde yasa dışı sayılan Sinn-Fein partisi yasallığını kazanmıştır.

Açlık Grevleri ve Bobby Sands’in Milletvekili Seçilmesi

IRA’nın Katolik İrlandalılar arasındaki desteğinin artması, Britanya hapishanelerindeki IRA üyelerinin, hapishaneleri, ideolojik ve politik eğitimin verildiği birer örgüt kampı haline getirmesi, İngiliz Hükümeti tarafından bir dizi sert önemlerin alınmasını beraberinde getirdi. İngiliz hükümetinin yeni tedbirler almasının altında yatan gerekçeleri Denis O'hearn* şu şekilde açıklamıştır:
“1972'de IRA'lı mahkumlar kimsenin ölmediği bir açlık grevinde başarılı bir biçimde siyasi tutuklu statüsü kazandılar. Daha sonra yatakhane şeklindeki barakalarda yaşadıkları ve eğitimlerini, (el işi üretim kooperatifini de içeren) işlerini, boş zaman faaliyetlerini, kaçıp savaşa yeniden katılma girişimlerini de kendilerinin organize ettiği Long Kesh hapishane kampına taşındılar. Mahkumlar, kendi göreli özgürlüklerini Britanya'nın İrlanda işgaline karşı mücadeleleriyle ilgili kolektif ve bireysel bilinci artırmak için kullandılar. Che Guevara gibi uluslararası devrimcileri, James Connolly gibi İrlandalı sosyalistleri okudular. Bu, IRA'nın silahlı mücadelenin bir parçası olarak toplumsal siyasete daha çok önem veren, daha az hiyerarşik ve daha katılımcı bir yapıyı içerecek şekilde yeniden kurulması için temel sağlıyordu.” [1]

1976 yılında, İngiliz hükümeti, IRA’nın hapishanelerdeki etkinliğini kırmak amacıyla, mahkumlara tanınan “Özel Kategori Statüsü” diğer bir iradeyle “Siyasi Tutuklu Statüsü”nü kaldırdı. Mart 1976 sonrasında yaptıkları eylemlerden dolayı suçlu bulunan tüm tutsakların siyasi statüsü geri alındı ve bunlar Long Kesh hapishanesinin yeni inşa edilen "H-Blokları"nda hücre hapsine çarptırıldılar. 1981 yılına kadar IRA mahkumları, cezaevi koşullarını prostesto etmek için, çeşitli yöntemlere başvurdular. Bunlardan en bilineni, hükümlülere giydirilen hapishane üniformasını reddederek, battaniyeye sarınmalarıdır. Bu eylemlerinden ötürü, Long Kesh hapishanesindeki mahkumlar, “Battaniye Adamlar” olarak anılır olmuştu.

Var olan tecrit koşullarının kaldırılması ve tekrar siyasi tutuklu statüsüne geçmek için, çeşitli eylemler düzenleyen IRA’lı mahkumlar, herhangi bir netice alamadıkları için son çare olarak, açlık grevine girmeye karar verdiler. İlk açlık grevi, Aralık 1980'de başladı. Ancak, IRA’nın o alandaki yöneticilerinden birinin, ölmek üzere olan açlık grevi eylemcisi mahkuma yemek verilmesi için hapishane yetkililerine çağrıda bulunmasıyla grev sona erdi. İkinci açlık grevi, Mart 1981’de Bobby Sands’in öncülüğünde başladı. Ekim 1981’e kadar süren açlık grevinde, 7 IRA, 3 NLA mahkumu hayatını kaybetti. (Açlık grevi şu şekilde gerçekleşti; grevde ölen her bir kişinin yerine, sırasıyla, daha önce karar verilen bir başka kişi geçti.) Açlık grevleri sürecinde çok ilginç bir gelişme yaşandı. Kuzey İrlanda’daki Fermanagh ve South Tyrone bölgesinin Britanya Parlamentosu’ndaki milletvekili olan Frank Maguire, Nisan 1981’de geçirdiği kalp krizi sonrasında hayatını kaybetti. Maguire’den boşalan koltuk için yapılacak seçimler için, IRA sempatizanı Katolik İrlandalılar tarafından Bobby Sands’in aday gösterilmesi önerildi. Kuzey İrlanda’da faaliyet yürüten en güçlü cumhuriyetçi partilerden biri olan Sosyal Demokrat İşçi Partisi de ikna edilerek, Sands’in cumhuriyetçilerin ortak adayı olmasına karar verildi. 9 Nisan 1981’de yapılan ara seçimi Sands, Kuzey İrlandalı Protestanların desteklediği Ulster Birlik Partisi’nin adayı Harry West’e karşı, 29,046 oya karşı 30, 493 oyla kıl payı kazandı. Sands’in bu başarısına karşın, akabinde Britanya Hükümeti, bir yıldan fazla hüküm giyen mahkumların, Parlamento’ya giremeyeceğine dair bir kanun çıkartarak, Sands’in milletvekilliğini düşürdü. Bu durum uluslararası camiada ve Katolik İrlandalılar arasında büyük bir tepkiye neden oldu. “Demir Lady” lakaplı Başbakan Margaret Thatcer’in mahkumlarla herhangi bir uzlaşmaya yanaşmaması ve bu inatlaşmanın sonucu olarak 10 kişinin hayatını kaybetmesi, IRA’nın, silahlı eylemlerden dolayı kaybolan itibarını tekrar kazandırmış, örgütün siyasi kanadı Sinn-Fein partisinin daha da güçlenerek, Kuzey İrlanda’daki seçmenlerin yüzde 15’inin, Katoliklerin ise yüzde 35’inin desteğini alabilecek bir potansiyele erişmesini sağlamıştır.

Bir adım ileri iki adım geri

IRA’nın artan silahlı eylemleri, Sinn-Fein partisinin siyasal alanda güç kazanması, İngiltere ve Kuzey İrlanda’da çözüm arayışlarını hızlandırmıştır. 1984 yılında, İngiltere Başbakanı Thatcer ve bakanları hedef alan Brighton bombalamasından sonra işler daha farklı bir boyuta evrilmiştir. 1985 yılında Anglo-İrlanda anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre, Kuzey İrlanda halkının istemesi durumunda güney ile birleşebilecek, Serbest İrlanda yönetimi Katolik azınlığın garantörü olabilecek ve geleceği için söz sahibi olabilecektir. Bu anlaşmaya birlikçi Protestanlar, taviz verildiği gerekçesiyle karşı çıkmıştır.

Dönemin İngiltere Başbakanı Thatcher, devletin IRA ile görüşmesi için silahların susması ön koşulunu koydu. IRA ise, Thatcher’in samimiyetine güvenmediğini belirterek, ses getiren eylemlerine devam etmiştir. Bu saldırıların arasında, Kraliyet ailesinden Prens Philip’in amcasının öldürülmesi, Londra’daki Downing Street’te bulunan Başbakanlık Ofisi’nin bombalanması, İngiliz istihbarat birimi M16’nın binasına roket ile saldırılması vardır.

Barışa atılan adım

 Thatcher’ın yerine 1990’da Başbakanlık koltuğuna oturan John Major, çatışan taraflara görüşme çağrısı yapmıştır. Bu çağrıya uyan IRA 1994’te ateşkes ilan etmiştir ancak Sinn Fein’le görüşülmemesi üzerine ateşkes adımını geri almıştır.

İngiltere ile IRA’nın arasında devam eden çatışma sürecinin sona ermesi açısından 1997 yılı dönüm noktalarından biri oldu. 1997 yılında Başbakanlık koltuğuna oturan Tony Blair, önceki hükümetlerin aksine Sinn-Fein lideri Gerry Adams’la görüşmüş ve IRA’nın yasal kolunu barış sürecine dahil etmiştir.

ABD Başkanı Bill Clinton’ın arabuluculuk yaptığı görüşmeler sonucunda, 1998 yılında, Kuzey İrlanda’da bulunan tüm örgütlerin silah bırakmasını da içeren Kutsal Cuma(Good Friday) Anlaşması imzalanmıştır. Anlaşma Kuzey İrlanda ve İrlanda Cumhuriyeti’nde referanduma sunulmuş, Kuzey İrlanda’da yüzde 71, İrlanda’da ise yüzde 94 ile kabul edilmiştir.
Anlaşmanın ana hatları şu şekildedir:

-          Tüm silahlı örgütler iki yıl içinde silah bırakacak,
-          Silah bırakan örgütlerin hükümlü üyeleri iki yıl içinde serbest bırakılacak,
-          Kuzey İrlanda Parlamentosu tekrar açılacak,
-          İngiltere, Kuzey İrlanda’da bulunan askerlerini çekecek,
-          İrlanda Cumhuriyeti’nin anayasasından Kuzey İrlanda üzerinde hak iddia eden maddeler çıkarılacak,
-          İrlanda Cumhuriyeti ve Kuzey İrlanda’nın birleşmesi her iki toplumun ortak iradesi ile gerçekleşebilecektir.

Kutsal Cuma Anlaşması 1969 yılından beri 3700’den fazla insanın ölümüne 30 binden fazla insanın yaralanmasına yol açan bir sürecin sona yaklaştığının işareti olmuştur. Anlaşma sonucunda IRA’dan ayrılan bazı örgüt mensupları Real IRA adı altında toplanmışlar ve Omagh’ta bombalama eylemi gerçekleştirmişlerdir. Ancak barış yönünde irade bildirmiş halkın tepkisi üzerine bu örgütte ateşkes ilan ettiğini açıklamak zorunda kalmıştır.

Kutsal Cuma Anlaşması’ndan sonra Sinn-Fein, IRA’nın Mayıs 2000’de silahlarını bırakacağını açıklamıştır. Ekim 2001’de IRA silahsızlandırmayı başlattığını açıklamıştır. 20 Temmuz 2005’te IRA, silahları tamamen bıraktıklarını açıklamıştır.


(Sinn-Fein lideri Gerry Adams ile Radikal Gazetesi muhabiri Ezgi Başaran’ın mülakatı)

Kuzey İrlanda, İrlanda ve İngiliz hükümeti arasında imzalanan barış anlaşması Good Friday Agreement’a (Hayırlı Cuma Anlaşması) giden yolda üç dönüm noktası söyler misiniz?

Barış yapmak, düşman bellediğiniz tarafla iletişime girmek çok ama çok zordur. Zaman ister, gerekli taşların üst üste birikmesi lazımdır. Bizimki 1986’da John Hume’un (Nobel Barış Ödüllü İrlandalı politikacı) benimle konuşmaya razı olmasıyla başladı. 90’ların başında Sinn Fein ve İngiliz hükümetinin gizli görüşmeleri başladı. Diğer bir adım ABD’deki İrlandalılarla bağlantı kurulması ve ABD’nin devreye girmesi. En önemlisi IRA’nın 1994’te tamamen silah bırakmasıydı

IRA’nın şiddetle yol alınamadığını anlaması 1980’lerin ortalarına denk geliyor değil mi?

Sinn Fein olarak biz askeri bir zaferin söz konusu olamayacağını biliyorduk. Bunu açıkça 1970’lerden itibaren söylememe rağmen IRA’yı silahın dışında bir seçenek olduğuna inandırmak zaman aldı. Askeri bir kördüğüm vardı, yani ne IRA İngiliz ordusunu ne de İngiliz ordusu IRA’yı yenebiliyordu.. Savaş sonsuza kadar sürebilirdi. Savaşın en büyük tehlikelerinden biri savaşanların anlık eylemlere takılması, bir adım geri çekilmeyip büyük resmi görememesidir. İngiliz hükümeti tam olarak bunu yapıyordu. Sinn Fein’in barış stratejisi; İrlanda devleti, John Hume, ABD’deki İrlandalılar ve Beyaz Saray’ı yek vücut haline getirmekti. Bunu başardığımızda IRA’yı silah bırakmak konusunda ikna edebildik. Silah bırakmadan sonra politik krizin kilidi açıldı.




[1] http://www.bianet.org/bianet/dunya/141851-aclik-grevi-irlanda-deneyimi
* Denis O'Hearn, New York Eyalet Üniversitesi (University of New York - Binghamton) Sosyoloji Bölümü'nde Profesördür ve "Hiç bitmeyecek şarkı: Bobby Sands, Bir Nesli Ayaklandıran İrlandalı Açlık Grevcisi" (Nothing But an Unfinished Song: Bobby Sands, The Irish Hunger Striker Who Ignited a Generation) başlıklı Bobby Sands biyografisinin yazarıdır.

KAYNAKÇA:
-http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/01/130115_peace_process_8.shtml
-http://www.cnnturk.com/2010/turkiye/11/03/ira.terorunu.bitiren.gerry.adams.anlatti/595198.0/
-http://news.bbc.co.uk/2/hi/uk_news/northern_ireland/2132219.stm
-http://news.bbc.co.uk/onthisday/hi/dates/stories/april/10/newsid_2453000/2453183.stm
-http://www.biography.com/people/bobby-sands-20941955#activism
-http://www.radikal.com.tr/yorum/kuzey_irlandada_siddet_sorunu_nasil_cozuldu-1125062
-http://tr.wikipedia.org/wiki/Kuzey_%C4%B0rlanda
-http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0rlanda


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder