KUZEY İRLANDA’DA BARIŞA GİDEN ENGEBELİ YOL –
İbrahim Utku NAR
İrlanda Cumhuriyeti
Coğrafi konum olarak, kuzeybatı Avrupa’da yer alan İrlanda
ya da resmi adıyla İrlanda Cumhuriyeti, Büyük Britanya Adası’nın batısındaki
İrlanda Adası’nın yaklaşık olarak beşte birini kaplamaktadır. 5 milyona yakın
bir nüfusa sahip olan İrlanda Cumhuriyeti’nin başkenti Dublin’dir. Nüfusun
yüzde 95’inin Katolik, yüzde 5’inin Protestan olduğu İrlanda’da, İrlanda
Gaelcesi ve İngilizce olmak üzere iki resmi dil vardır. Yüksek bir refah
seviyesine sahip olan İrlanda’nın ekonomisi aynı derecede tarım ve endüstriye
dayanmaktadır. Düşük vergi oranları nedeniyle Google, Facebook, Twitter, Apple
gibi teknoloji şirketleri tarafından Avrupa üssü olarak kullanılmaktadır.
Kuzey İrlanda
Kuzey İrlanda, İrlanda Adası'nda İrlanda Cumhuriyeti'nın
kuzeyinde yer alan Birleşik Krallık'a bağlı bir ülkedir. Yaklaşık olarak 1.8
milyonluk bir nüfusa ev sahipliği yapan ülkenin başkenti Belfast’tır. Nüfusunun
% 53,1'i Protestan (Presbiteryen, İrlanda Kilisesi, Metodist ve diğer Protestan
mezhepleri), % 43,8'i ise Roma Katolik kilisesine bağlı olan ülke, mezhepsel
açıdan tam anlamıyla ikiye bölünmüş bir haldedir. Bu ikiye bölünmüşlük hali,
günümüze kadar süregelen Birleşik Krallık açısından Kuzey İrlanda sorunun
temelini oluşturmaktadır.
İrlanda Sorunu’nun tarihsel kökenleri
Sorunun tarihsel kökeni 1542 yılına dayanmaktadır. Britanya
1542 yılında İrlanda’nın tümünü kontrol altına aldığını ve tek taraflı olarak
orasının kendi toprağı olduğunu ilan etti. Bu tarihin ardından özellikle
1600’lı yılların başında, İrlanda’yı kolonize etmek için, İskoçya ve
İngiltere’den adaya göçler başladı. Göç eden yerleşimciler, tamamı Katolik olan
İrlanda halkının aksine Protestan’dı. Londra merkezli Kraliyet adına üzerinde
yerleştikleri altı eyaletin adını da "Ulster" koydular. 18. Yüzyılın
başında, özellikle Kuzey İrlanda’da Protestanların çoğunluğa erişmesinin
ardından, Katolikler birçok yerde azınlık durumuna düştü. İrlanda Kralı’nın İngilizlere karşı yaptığı
savaşı kaybetmesi ile de ada fiilen Protestanların egemenliğe girmiş ve
Katoliklerin bazı hakları yasaklanmıştır. 1782’de İrlanda Parlamentosu yasama
gücünü tekrar elde etmesine karşın, İngiliz monarşisinin yetkilerinde bir
değişiklik olmamıştır. 1798’de İrlanda ve İngiltere tekrar yasal birliktelik
kurmuştur.
19. yüzyıla gelindiğinde ise, Katolik İrlandalılar arasında
“bağımsızlık” talepleri daha güçlü bir şekilde dile getirilmeye başlanmıştır.
Bu doğrultuda ulusalcı hareketler ortaya çıkmıştır. Bu hareketlerin arasında
öne çıkan Fenian ve İrlanda Cumhuriyetçi Kardeşliği (IRB), bağımsızlığın
silahlı bir direniş ile elde edilebileceğini savunmuş ve İngiltere ile
Amerika’da bulunan Katolik İrlandalılar tarafından da desteklenmiştir. Bu
hareketin önde gelenleri, daha sonra, silahlı mücadeleyi siyasi mücadele ile eş
güdümü bir şekilde yürütmek için Sinn-Fein(Yalnız Kendimiz) partisini
kurmuştur. Bugün aktif bir şekilde, Kuzey İrlanda’da faaliyet yürüten
Sinn-Fein’in temeli bu şekilde atılmıştır.
Britanya Krallığı bir diğer ifade ile İngiltere’nin üzerinde
hakimiyet kurduğu İrlanda’da, Protestan ve Katolik halk birçok kez karşı
karşıya gelmiş, adadaki kaotik düzen kronikleşmiştir.
IRA’nın Doğuşu
IRA, İrlanda’nın bütünüyle İngiltere himayesinde olduğu
dönemde İrlanda yönetimindeki parlamento olan First Dail tarafından meşru kabul
edilen İrlanda ordusu olarak doğdu. Bu ordunun kurucu liderliğini James Connoly
yapıyordu. 1916 da İngiliz yönetimine karşı gerçekleştirilen ‘Paskalya
Ayaklanması’ nda büyük rol oynadı. Bu tarihe kadar ingiltere’ ye karşı birçok
başarısız ayaklanma gerçekleşmişti fakat bu ayaklanma devletin kaderini ciddi
şekilde etkileyecekti. Ayaklanmanın kanlı bir şekilde bastırılması, amaçlananın
aksine, İrlanda halkının “bağımsızlık” taleplerini daha güçlü bir şekilde
seslendirmesine vesile olmuştur. 73 milletvekili çıkaran Sinn-Fein partisi,
İngiltere parlamentosuna katılmayı reddederek, İrlanda geçici hükümetini ilan
etmiştir.
İrlanda’nın kuruluşu
Cumhuriyetçi İrlandalılar, 1919 yılında, İrlanda’da kurulan
geçici hükümeti tanımayan İngiltere ve çoğunluğu güneyde yaşayan Protestan
İrlandalılara karşı 2 yıl sürecek savaşı başlattılar. IRA’nın öncülüğünde
verilen savaş sonrasında, İngiltere ile 1921 yılında imzalanan “Anglo-Irish
Anlaşması”na istinaden adanın güneyinde bağımlı devlet statüsünde Serbest
İrlanda kurulmuştur. Mezhepsel açıdan ikiye bölünmüş durumda olan adanın
kuzeyinde ise Kraliyete bağlı Kuzey İrlanda kurulmuştur.
IRA tekrar sahneye çıkıyor
Adanın güneyinde yer alan İrlanda Cumhuriyeti, 1960lı
yıllara nispeten sakin bir ortamda girmiştir. Fakat adanın kuzeyi ise,
mezhepsel açıdan yaşanan bölünmüşlük halinden dolayı toplumsal sorunlara gebe
bir hale gelmiştir. Kuzey İrlanda’da Protestanların çoğunluğa erişmeleri,
yönetimde söz sahibi olmaları, iktisadi ve siyasi açıdan Katolikleri baskı
altına alan bir güce erişmeleri, Katolik İrlandalılar arasındaki
huzursuzlukları arttırmıştır. 1960lı yıllarda dünyada esen “bağımsızlık” ve
“sosyalizm” rüzgarından etkilenen Katolik İrlandalılar, Protestanların
baskısını kırmak ve Kuzey İrlanda’yı, İrlanda Cumhuriyeti ile birleştirerek,
adayı tek bir devlet haline getirmek için, IRA çatısı altında tekrar silaha
sarılmışlardır.
IRA’nın ikiye bölünüşü
İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu içinde yaşanan sert siyasi
tartışmalar, ideolojik farklılıklar, IRA’nın ikiye bölünmesine neden olmuştur.
Günümüzde IRA olarak bilinen örgüt, 1969 yılında Resmi IRA’dan ayrılanların
oluşturduğu, Kuzey İrlanda'yı silâh zoruyla ve siyasi ikna yoluyla Birleşik
Krallık'tan ayırıp birleşik bir İrlanda içinde sosyalist bir cumhuriyet kurmayı
amaçlayan geçici İrlanda Cumhuriyetçi Ordusudur. (Provisional Irish Republican
Army) Sosyalist bir İrlanda kurma amacıyla hareket eden örgütün içinde,
sosyalist dünya görüşüne sahip insanların yanı sıra güçlü bir ulusalcı akımda
mevcuttu. Özetle; IRA’nın ideolojik yörüngesi sosyalizm ile İrlanda
ulusçuluğunun eklektik bir birleşimine dayanmaktaydı. Daha sonraki yıllarda,
sosyalizm, Doğu Blokunun çökmesi gibi faktörler başta olmak üzere, değişen
dünyanın yeni dinamiklerine uyum sağlama amacıyla, IRA ve IRA’nin siyasi
kanadını oluşturan Sinn-Fein partisinin ajandasından çıkmış, örgüt İrlanda
ulusçuluğu temelinde hareket etmeye başlamıştır.
Kanlı Pazar
30 Ocak 1972’de Kuzey İrlanda’nın Derry şehrinde yaşanan
olay, İngiltere’nin başını ağrıtacak eylemlerin bir diğer ifade ile Kuzey
İrlanda sorunun kırılma noktalarından birisi olmuştur. Ağustos 1971'de Britanya
Krallığı’na bağlı Kuzey İrlanda hükümeti "terör şüphelilerinin
yargılanmadan gözaltında tutulabilmesine karar verdi ve gösteri yürüyüşlerini
yasakladı. Bu yasağı delmek amacıyla Katolik İrlandalılar 30 Ocak 1972’te Derry
şehrinin Bogside bölgesinde bir protesto yürüyüşü düzenlediler. İngiliz
askerler, protesto yürüyüşüne müdahale ederek 13 silahsız protestocuyu
öldürdüler. Kayıtlara “Kanlı Pazar” olarak geçen bu olay sonrasında, IRA,
İngiliz askerleri tarafından öldürülenlerin intikamını alacaklarını belirterek,
silahlı eylemlerine hız kazandırdılar. “Kanlı Pazar” olayı sonrası, IRA’ya
katılımlar daha da arttı. Britanya Krallığı’na bağlılığı savunan, İngilizlerin
adadaki gölgesi konumunda olan Protestan İrlandalıların gün geçtikçe artan
baskısına karşı daha etkin bir şekilde mücadele edilmesi gerektiğini savunan
Katolik İrlandalılar açısından, Derry’de yaşanan sivil katliamı bardağı taşıran
son damla olmuştur.
Hüsranla sonuçlanan ilk ateşkes
Katolik İrlandalıları, baskıyla sindiremeyeceğini anlayan
İngiliz Hükümeti, daha sert önlemlerin alınması gerektiğini düşünerek,
Protestanların çoğunlukta olduğu Kuzey İrlanda Parlamentosu’nu kapatarak,
merkezi yönetime geçme kararı almıştır. Bu durum, İngilizlerin amaçladığının
aksine, IRA’nın bir zaferi olarak adlandırılır ve örgütün prestijine katkı
sunar.
Haziran 1972’de İngiliz Hükümeti ile IRA arasındaki ilk
barış görüşmeleri başlar. IRA ateşkes kararı alır. Ancak, ateşkes hüsranla
sonuçlanır. IRA’nın isteklerinin İngilizler tarafından “kabul edilemez”
bulunması sonucuda ateşkes 14 gün içinde sona erer.
Kanlı Cuma
Hüsranla sonuçlanan ilk barış görüşmelerinin ardından,
tarihe “Kanlı Cuma” olarak geçen, ada tarihindeki en kanlı eylemlerden birisi
meydana gelmiştir. 21 Temmuz 1972’de, Belfast’ın 9 noktasında, IRA tarafından
yerleştirilen bombaların patlatılması sonucunda 9 kişi ölmüş 130 kişi de
yaralanmıştır.
1973 yılından itibaren örgüt eylemlerini İngiltere’de de
gerçekleştirerek etkisini arttırmayı planlamıştır. İngiltere’de yüzün üzerinde
insanın ölümüne yol açmıştır. Olaylar üzerine İngiltere gözaltına alma sürelerini
uzatma ve mahkemelerin daha hızlı karar almalarını sağlamaya yönelik tedbirler
almıştır. İngiltere’de gerçekleştirilen eylemler İngiliz solundan IRA’ya
verilen desteği azaltmıştır. İngilizler de silahlı eylemlerin bitirilmesi için
çare aramaya başlamıştır. Bu durum IRA ve İngiliz Hükümeti’nin bir kez daha
masaya oturmasını sağlamıştır. 1974-1975 yıllarında örgüt ateşkes ilan
etmiştir. Ancak İngiliz ordusunun adayı tamamen boşaltması şartının
gerçekleşmemesi nedeni ile taraflar yine sonuç alamamıştır. Bu dönemde yasa
dışı sayılan Sinn-Fein partisi yasallığını kazanmıştır.
Açlık Grevleri ve Bobby Sands’in
Milletvekili Seçilmesi
IRA’nın Katolik İrlandalılar arasındaki desteğinin artması,
Britanya hapishanelerindeki IRA üyelerinin, hapishaneleri, ideolojik ve politik
eğitimin verildiği birer örgüt kampı haline getirmesi, İngiliz Hükümeti
tarafından bir dizi sert önemlerin alınmasını beraberinde getirdi. İngiliz
hükümetinin yeni tedbirler almasının altında yatan gerekçeleri Denis O'hearn*
şu şekilde açıklamıştır:
“1972'de IRA'lı mahkumlar kimsenin ölmediği bir açlık
grevinde başarılı bir biçimde siyasi tutuklu statüsü kazandılar. Daha sonra
yatakhane şeklindeki barakalarda yaşadıkları ve eğitimlerini, (el işi üretim
kooperatifini de içeren) işlerini, boş zaman faaliyetlerini, kaçıp savaşa
yeniden katılma girişimlerini de kendilerinin organize ettiği Long Kesh
hapishane kampına taşındılar. Mahkumlar, kendi göreli özgürlüklerini
Britanya'nın İrlanda işgaline karşı mücadeleleriyle ilgili kolektif ve bireysel
bilinci artırmak için kullandılar. Che Guevara gibi uluslararası devrimcileri,
James Connolly gibi İrlandalı sosyalistleri okudular. Bu, IRA'nın silahlı
mücadelenin bir parçası olarak toplumsal siyasete daha çok önem veren, daha az
hiyerarşik ve daha katılımcı bir yapıyı içerecek şekilde yeniden kurulması için
temel sağlıyordu.” [1]
1976 yılında, İngiliz hükümeti, IRA’nın hapishanelerdeki
etkinliğini kırmak amacıyla, mahkumlara tanınan “Özel Kategori Statüsü” diğer
bir iradeyle “Siyasi Tutuklu Statüsü”nü kaldırdı. Mart 1976 sonrasında
yaptıkları eylemlerden dolayı suçlu bulunan tüm tutsakların siyasi statüsü geri
alındı ve bunlar Long Kesh hapishanesinin yeni inşa edilen
"H-Blokları"nda hücre hapsine çarptırıldılar. 1981 yılına kadar IRA
mahkumları, cezaevi koşullarını prostesto etmek için, çeşitli yöntemlere
başvurdular. Bunlardan en bilineni, hükümlülere giydirilen hapishane
üniformasını reddederek, battaniyeye sarınmalarıdır. Bu eylemlerinden ötürü,
Long Kesh hapishanesindeki mahkumlar, “Battaniye Adamlar” olarak anılır
olmuştu.
Var olan tecrit koşullarının kaldırılması ve tekrar siyasi
tutuklu statüsüne geçmek için, çeşitli eylemler düzenleyen IRA’lı mahkumlar,
herhangi bir netice alamadıkları için son çare olarak, açlık grevine girmeye
karar verdiler. İlk açlık grevi, Aralık 1980'de başladı. Ancak, IRA’nın o
alandaki yöneticilerinden birinin, ölmek üzere olan açlık grevi eylemcisi
mahkuma yemek verilmesi için hapishane yetkililerine çağrıda bulunmasıyla grev
sona erdi. İkinci açlık grevi, Mart 1981’de Bobby Sands’in öncülüğünde başladı.
Ekim 1981’e kadar süren açlık grevinde, 7 IRA, 3 NLA mahkumu hayatını kaybetti.
(Açlık grevi şu şekilde gerçekleşti; grevde ölen her bir kişinin yerine,
sırasıyla, daha önce karar verilen bir başka kişi geçti.) Açlık grevleri sürecinde
çok ilginç bir gelişme yaşandı. Kuzey İrlanda’daki Fermanagh ve South Tyrone
bölgesinin Britanya Parlamentosu’ndaki milletvekili olan Frank Maguire, Nisan
1981’de geçirdiği kalp krizi sonrasında hayatını kaybetti. Maguire’den boşalan
koltuk için yapılacak seçimler için, IRA sempatizanı Katolik İrlandalılar
tarafından Bobby Sands’in aday gösterilmesi önerildi. Kuzey İrlanda’da faaliyet
yürüten en güçlü cumhuriyetçi partilerden biri olan Sosyal Demokrat İşçi
Partisi de ikna edilerek, Sands’in cumhuriyetçilerin ortak adayı olmasına karar
verildi. 9 Nisan 1981’de yapılan ara seçimi Sands, Kuzey İrlandalı
Protestanların desteklediği Ulster Birlik Partisi’nin adayı Harry West’e karşı,
29,046 oya karşı 30, 493 oyla kıl payı kazandı. Sands’in bu başarısına karşın,
akabinde Britanya Hükümeti, bir yıldan fazla hüküm giyen mahkumların,
Parlamento’ya giremeyeceğine dair bir kanun çıkartarak, Sands’in
milletvekilliğini düşürdü. Bu durum uluslararası camiada ve Katolik
İrlandalılar arasında büyük bir tepkiye neden oldu. “Demir Lady” lakaplı
Başbakan Margaret Thatcer’in mahkumlarla herhangi bir uzlaşmaya yanaşmaması ve
bu inatlaşmanın sonucu olarak 10 kişinin hayatını kaybetmesi, IRA’nın, silahlı
eylemlerden dolayı kaybolan itibarını tekrar kazandırmış, örgütün siyasi kanadı
Sinn-Fein partisinin daha da güçlenerek, Kuzey İrlanda’daki seçmenlerin yüzde
15’inin, Katoliklerin ise yüzde 35’inin desteğini alabilecek bir potansiyele
erişmesini sağlamıştır.
Bir adım ileri iki adım geri
IRA’nın artan silahlı eylemleri, Sinn-Fein partisinin
siyasal alanda güç kazanması, İngiltere ve Kuzey İrlanda’da çözüm arayışlarını
hızlandırmıştır. 1984 yılında, İngiltere Başbakanı Thatcer ve bakanları hedef
alan Brighton bombalamasından sonra işler daha farklı bir boyuta evrilmiştir.
1985 yılında Anglo-İrlanda anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre, Kuzey
İrlanda halkının istemesi durumunda güney ile birleşebilecek, Serbest İrlanda
yönetimi Katolik azınlığın garantörü olabilecek ve geleceği için söz sahibi
olabilecektir. Bu anlaşmaya birlikçi Protestanlar, taviz verildiği gerekçesiyle
karşı çıkmıştır.
Dönemin İngiltere Başbakanı Thatcher, devletin IRA ile
görüşmesi için silahların susması ön koşulunu koydu. IRA ise, Thatcher’in
samimiyetine güvenmediğini belirterek, ses getiren eylemlerine devam etmiştir.
Bu saldırıların arasında, Kraliyet ailesinden Prens Philip’in amcasının
öldürülmesi, Londra’daki Downing Street’te bulunan Başbakanlık Ofisi’nin
bombalanması, İngiliz istihbarat birimi M16’nın binasına roket ile saldırılması
vardır.
Barışa atılan adım
Thatcher’ın yerine
1990’da Başbakanlık koltuğuna oturan John Major, çatışan taraflara görüşme
çağrısı yapmıştır. Bu çağrıya uyan IRA 1994’te ateşkes ilan etmiştir ancak Sinn
Fein’le görüşülmemesi üzerine ateşkes adımını geri almıştır.
İngiltere ile IRA’nın arasında devam eden çatışma sürecinin
sona ermesi açısından 1997 yılı dönüm noktalarından biri oldu. 1997 yılında
Başbakanlık koltuğuna oturan Tony Blair, önceki hükümetlerin aksine Sinn-Fein
lideri Gerry Adams’la görüşmüş ve IRA’nın yasal kolunu barış sürecine dahil
etmiştir.
ABD Başkanı Bill Clinton’ın arabuluculuk yaptığı görüşmeler
sonucunda, 1998 yılında, Kuzey İrlanda’da bulunan tüm örgütlerin silah
bırakmasını da içeren Kutsal Cuma(Good Friday) Anlaşması imzalanmıştır. Anlaşma
Kuzey İrlanda ve İrlanda Cumhuriyeti’nde referanduma sunulmuş, Kuzey İrlanda’da
yüzde 71, İrlanda’da ise yüzde 94 ile kabul edilmiştir.
Anlaşmanın ana hatları şu şekildedir:
-
Tüm silahlı örgütler iki yıl içinde silah
bırakacak,
-
Silah bırakan örgütlerin hükümlü üyeleri iki yıl
içinde serbest bırakılacak,
-
Kuzey İrlanda Parlamentosu tekrar açılacak,
-
İngiltere, Kuzey İrlanda’da bulunan askerlerini
çekecek,
-
İrlanda Cumhuriyeti’nin anayasasından Kuzey
İrlanda üzerinde hak iddia eden maddeler çıkarılacak,
-
İrlanda Cumhuriyeti ve Kuzey İrlanda’nın
birleşmesi her iki toplumun ortak iradesi ile gerçekleşebilecektir.
Kutsal Cuma Anlaşması 1969 yılından beri 3700’den fazla
insanın ölümüne 30 binden fazla insanın yaralanmasına yol açan bir sürecin sona
yaklaştığının işareti olmuştur. Anlaşma sonucunda IRA’dan ayrılan bazı örgüt
mensupları Real IRA adı altında toplanmışlar ve Omagh’ta bombalama eylemi
gerçekleştirmişlerdir. Ancak barış yönünde irade bildirmiş halkın tepkisi
üzerine bu örgütte ateşkes ilan ettiğini açıklamak zorunda kalmıştır.
Kutsal Cuma Anlaşması’ndan sonra Sinn-Fein, IRA’nın Mayıs
2000’de silahlarını bırakacağını açıklamıştır. Ekim 2001’de IRA
silahsızlandırmayı başlattığını açıklamıştır. 20 Temmuz 2005’te IRA, silahları
tamamen bıraktıklarını açıklamıştır.
(Sinn-Fein
lideri Gerry Adams ile Radikal Gazetesi muhabiri Ezgi Başaran’ın mülakatı)
Kuzey İrlanda, İrlanda ve İngiliz hükümeti
arasında imzalanan barış anlaşması Good Friday Agreement’a (Hayırlı Cuma
Anlaşması) giden yolda üç dönüm noktası söyler misiniz?
Barış yapmak, düşman
bellediğiniz tarafla iletişime girmek çok ama çok zordur. Zaman ister, gerekli
taşların üst üste birikmesi lazımdır. Bizimki 1986’da John Hume’un (Nobel Barış
Ödüllü İrlandalı politikacı) benimle konuşmaya razı olmasıyla başladı. 90’ların
başında Sinn Fein ve İngiliz hükümetinin gizli görüşmeleri başladı. Diğer bir
adım ABD’deki İrlandalılarla bağlantı kurulması ve ABD’nin devreye girmesi. En
önemlisi IRA’nın 1994’te tamamen silah bırakmasıydı
IRA’nın şiddetle yol alınamadığını
anlaması 1980’lerin ortalarına denk geliyor değil mi?
Sinn Fein olarak biz
askeri bir zaferin söz konusu olamayacağını biliyorduk. Bunu açıkça 1970’lerden
itibaren söylememe rağmen IRA’yı silahın dışında bir seçenek olduğuna
inandırmak zaman aldı. Askeri bir kördüğüm vardı, yani ne IRA İngiliz ordusunu
ne de İngiliz ordusu IRA’yı yenebiliyordu.. Savaş sonsuza kadar sürebilirdi.
Savaşın en büyük tehlikelerinden biri savaşanların anlık eylemlere takılması,
bir adım geri çekilmeyip büyük resmi görememesidir. İngiliz hükümeti tam olarak
bunu yapıyordu. Sinn Fein’in barış stratejisi; İrlanda devleti, John Hume,
ABD’deki İrlandalılar ve Beyaz Saray’ı yek vücut haline getirmekti. Bunu
başardığımızda IRA’yı silah bırakmak konusunda ikna edebildik. Silah bırakmadan
sonra politik krizin kilidi açıldı.
[1] http://www.bianet.org/bianet/dunya/141851-aclik-grevi-irlanda-deneyimi
* Denis O'Hearn, New York Eyalet Üniversitesi (University of
New York - Binghamton) Sosyoloji Bölümü'nde Profesördür ve "Hiç bitmeyecek
şarkı: Bobby Sands, Bir Nesli Ayaklandıran İrlandalı Açlık Grevcisi"
(Nothing But an Unfinished Song: Bobby Sands, The Irish Hunger Striker Who
Ignited a Generation) başlıklı Bobby Sands biyografisinin yazarıdır.
KAYNAKÇA:
-http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/01/130115_peace_process_8.shtml
-http://www.cnnturk.com/2010/turkiye/11/03/ira.terorunu.bitiren.gerry.adams.anlatti/595198.0/
-http://news.bbc.co.uk/2/hi/uk_news/northern_ireland/2132219.stm
-http://news.bbc.co.uk/onthisday/hi/dates/stories/april/10/newsid_2453000/2453183.stm
-http://www.biography.com/people/bobby-sands-20941955#activism
-http://www.radikal.com.tr/yorum/kuzey_irlandada_siddet_sorunu_nasil_cozuldu-1125062
-http://tr.wikipedia.org/wiki/Kuzey_%C4%B0rlanda
-http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0rlanda
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder