Bu Blogda Ara

22 Mart 2011 Salı

Seçimler Yaklaşırken HALK ve CHP'nin Ekseni...

HALKI BUNALTAN EKONOMİK-POLİTİK ÇIKMAZLAR

Dev adımlarla çığ gibi büyüyen işsizlik ve yoksulluk içinde bunalan halk yığınlarının yürekler acısı durumu, güvenilir olmayan “resmi rakamlarda” bile artık göze batmaktadır.

TUİK’in 15 Mart tarihinde yayınlamış olduğu “Hanehalkı İşgücü Araştırması 2010 Aralık Dönemi Sonuçları”, işsizliğin ulaştığı trajedik boyutta hâlâ olumlu yönde önemli bir değişikliğin olmadığını göstermektedir. İşsizlik, hala kriz öncesindeki dönemin gerisindedir…

Açıklanan verilere göre; yüzde 11.4’e varan işsizlik bir önceki dönem olan 2010 Kasım’a göre 4 puanlık artış gösterirken kriz öncesindeki yıl olan 2007’nin aynı dönemindeki yüzde 10.6’lık işsizlik oranın hala üstündedir. Rakamsal olarak da ifade edersek 2007’ye göre 493 bin kişi artmış durumdadır, “işe başlamaya hazır olan umudu kesik işsizler” de dahil edildiğinde bu rakam 853 bini buluyor.

alt

-Yaptığı işten dolayı sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışanların oranı da yüzde 42 civarında seyretmektedir. Rakamsal olarak da, kriz öncesindeki dönemden bugüne “kayıt dışı çalışanların” sayısında 1 milyon 40 bin kişilik bir artış söz konusudur.

-15-24 yaş arasındaki dilimi kapsayan “Genç nüfusta işsizlik oranı” da kriz öncesine göre yüzde 1’lik bir artışla yüzde 21.6 civarındadır.

*************************************

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR), “Sanayide Reel Birim Ücretler ve İstihdam 2010 yılı” adlı raporundaki veriler, sanayide çalışanların gelir durumunun, krizin yarattığı tahribat ortamında ne yöne doğru evrildiğini göstermesi bakımından önemlidir. Durumu rapordan açıkça görebiliriz; “2007 yılı ile 2010 yılı verileri karşılaştırılarak yapılan hesaplamaya göre, sanayi istihdamında yaşanan yüzde 5.79, brüt reel ücretlerdeki (verimlilik ve istihdam etkisi olmadan) 1.4 oranındaki daralmaya karşın, üretim yüzde 1.36, işçilerin verimliliği yüzde 7.53 oranında arttı. Buna göre kriz döneminden bu yana daha az kişi ile daha çok iş yapmak zorunda bırakılan işçilerin ürettikleri değer başına reel brüt ücretlerinde (reel birim ücretler) gerileme yüzde 8.24 olarak gerçekleşti.”

AKP’nin sürdürmüş olduğu plansız ve piyasacı ekonomi modelinde, alt gelir grubundakilerin durumu gün geçtikçe daha kötüye doğru giderken, AKP iktidarıyla servetlerine servet katarak büyük bir ivme kaydeden, MÜSİAD etrafında çöreklenmiş İslami-Yeşil Sermaye ile TÜSİAD etrafında çöreklenmiş Yerli Finans-Kapital zümresi için aynı şeyleri söylemek zor olsa gerek.

İşçi sınıfı başta olmak üzere geniş olarak emeğiyle geçinen kesimlere yönelik saldırılarını, mevcudiyetine dayandığı Neo-Liberal politikalarla sert bir şekilde sürdüren iktidarın karşısında, Türkiye İşçi Sınıfının mevcut nitel profilinin sosyo-politik, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik birçok nedenden ötürü yetersiz oluşu, Türkiye Sosyalist Hareketi’nin binbir parçaya bölünmüş yapısı vb. diğer birçok etkenden dolayı sınıf mevzili güçlü bir toplumsal muhalefet cephesinin yaratılamaması AKP iktidarının talan ve sömürü politikalarında elini kuvvetlendirmektedir.

UMUDUMUZ KILIÇDAROĞLU OLABİLİR Mİ ?... (!)

Gelinen noktada Kılıçdaroğlu ile birlikte söylem değişikliğine giden CHP’nin yapısal anlamda ekseninin Sol’a doğru evrildiğine dem vurup, 12 Haziran seçimlerinde AKP’nin karşısında bir blok olarak CHP’nin desteklenmesi şeklinde tavır koyanların yaşadığı aymazlık da endişe vericidir.

Son kurultayda oluşturulan PM ve MYK üyelerinin yapısı partinin evrildiği ekseni güzel bir şekilde özetliyor.Bu yeni PM’de kimler yok ki ; Soros kaynaklı Vakıf ve Derneklerde yöneticilik yapmış isimler, Neo-Liberal İktisadi politikaları hararetle savunan akademik kökenli aydınlar ve buna paralel olarak bol miktarda Sermayedar, Fethullah Gülen Cemaatini övmekten çekinmeyen bir İlahiyatçı, sendikal bürokrasiyi içselleştiren ve aristokrat işçi zümresinin sözcülüğünü üstlenen sendikal kökenli isimler, ANAP vb. gibi merkez sağ da görev almış isimler... Bu liste daha o kadar uzar ki araya serpilmiş birkaç Sol-Sosyal Demokrat isimlerin varlığı, hafif bir ağırlık bile oluşturamayacak kertededir.

Partideki son gelişmeler de, böyle bir kadroyu barındıran bir partiden farklı bir refleksin gelişemeyeceğini kanıtlar niteliktedir…

-Mehmet Haberal gibi Merkez Sağ kökenli ve zamanında "Devrimcilere" karşı kasıtlı olarak uyguladığı yanlış tedavi yöntemleriyle onların ölümüne ve sakat kalmasına sebep olan birisi partiye kabul edilirken, Fikri Sağlar ve Gürbüz Çapan gibi görüşlerine tam olarak katılmasam bile İlerici-Demokrat insanlar, PM tarafından üyeliğe geri dönüş taleplerinin reddedilmiştir.

-Emperyalist haydutluğun gözünü diktiği Libya’ya BM’nin onayıyla başlatılan askeri operasyona karşı Kılıçdaroğlu’nun konuyla ilgili yorumu da “ilginçtir”:

“Biz yapılan operasyonun kan dökülmeden gerçekleşmesini arzu ediyoruz. Özellikle Kaddafi’ye çağrımız var. Libya süratle demokrasiye geçmeli ve bu konuda açıklamalar yapılmalı ve bu konuda Türkiye’nin tavrı yanlış değil. Uluslararası meşruiyet kazandığına göre, yapılan çağrıları da olumlu buluyorum. Kan dökülmesini istemeyiz. Bu tür bir operasyonun daha farklı yapılmasını arzu ederdik. Ama koşulların uygun olmadığı yönünde bilgiler geliyor. Kaddafi’nin direndiği yönünde bilgiler geliyor. Bizim arzumuz kan dökülmeden Libya’ya demokrasinin ve özgürlüğün gelmesidir.”

Emperyalizmin Libya’daki petrol havzalarını kontrol edebilmek ve yıllardır bir çıban başı olarak gördüğü Kaddafi’yi sindirebilmek adına, ülkede bir takım gruplar aracılığıyla yarattığı kaos ortamı bahane edilerek ABD, İngiltere, İtalya ve Fransa başta olmak üzere BM tarafından alınan kararla askeri operasyona başlanılması Türkiye’de de geniş yankı buldu. Özellikle Burjuva medya ve basın tarafından psikolojik harbin bir ayağı olarak yaşananların yanlı bir şekilde dillendirilerek aktarılması, ayrıca değinilmesi gereken bir konu olmakla birlikte, kamuoyuna karşı “Halkçılık ve Devrimcilik” edebiyatı yapan bir partinin genel başkanının Emperyalizmin “Demokrasi ve İnsan Hakları” bahanesiyle başlattığı bu haydutluğa meşruiyet kazandırma yönündeki açıklamalarının “Sol” ile bağdaşır bir yanını bulmak çok zor.

-Esnek ve güvencesiz istihdam şeklinin bir sonucu olan taşeronlaştırma sistemine karşı bir söylem geliştiren ve kamuoyunda bunu sıkça dile getiren CHP’nin, kendisine bağlı bulunan belediyelerde bunun aksi yönünde uygulamalara gidilmesi de büyük bir çelişki oluşturuyor. Özellikle İzmir’in Buca ve Konak Belediyelerinde sendikal haklar ve iş güvenliği istedikleri için işten çıkarılan taşeron işçilerle, bu sisteme kurban edilenlerin durumları ortada ! Son olarak 17 Mart’ta CHP'li Konak Belediyesi'nde taşeronlaştırmaya ve sendikasız çalıştırılmaya karşı direnen işçilere belediye yönetimi ve polisin işbirliğiyle saldırılmasından 2 gün sonra İzmit/Gebze’de CHP tarafından ‘Taşeronlaştırmaya Dur’ mitinginin yapılması trajikomik bir mizansen olarak karşımızda duruyor.

Son süreçle birlikte AHMET ALTAN’ın bile övgüsünü kazanan CHP’nin geldiği nokta itibariyle ekseninin “SOL’A” kaydığını, emekçiler ve ezilenler için bir umut olabileceğini söyleyebilmemiz için somut olarak pratikte elimizde olumlu argümanlar bulunmuyor.

Evren Finans-Kapital Oligarşisi kendine bağımlı siyasi ve iktisadi iktidarlarını oluştururken bölgesel planları dahilinde, muhalefeti de yeni konjonktürel ortama göre dizayn ederek bağımlılık ilişkisini kendi lehine doğru çevirmektedir. Son düzlemde faşizan bir iktidar olma yolunda hızlı adımlarla yol alan iktidara karşı, “Sosyalist-Devrimci” grup ve partilerin en azından asgari müştereklerde buluşarak bir “güç birliğine” gitmesi ve halkımızı, iktidarından muhalefetine bütün düzen güçlerinin payandası olmaktan kurtarma görevleri bütün yakıcılığıyla karşımızda duruyor.

İBRAHİM UTKU NAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder