Bu Blogda Ara

3 Ağustos 2017 Perşembe

15 TEMMUZ ÜZERİNE

Kendini kurucu irade olarak adlandıran her siyasi hareket veya zümre, kurduğu rejimin meşruiyetini sağlamak için kuruluş ve kurtuluş gibi birtakım mitlere ihtiyaç duyar. Bu mitler sayesinde kurulan rejim belli bir tarihselliğe ve ontolojiye dayandırılmak istenir. 15 Temmuz ile ilgili abartılı kutlamalar (anma demek imkansız) ve söylemler, AKP'nin 16 Nisan'daki hileli referandum sonrasında perçinleştirdiği yeni rejiminin hem tarihsel hem de ideolojik sacayaklarıdır. Telekomünikasyon firmalarının bugüne özel promosyonları, ana akım medyanın kutlamalara yönelik özel ilgisi, sermaye gruplarının gazetelere verdiği 'demokrasi' vurgulu ilanlar, sanatçıların, medyatik isimlerin 'duyarlılık' sahibi kesilmeleri yeni bir rejimin, yeni bir paradigmanın eseridir. 1923 paradigması ve kurucu iradesine ait tarihselliğin reddiyesi üzerine kurulan mevcut rejimde, benzer duyarlılığın yukarıda bahsi geçen kesimler tarafından niye 19 Mayıs, 29 Ekim, 23 Nisan, 10 Kasım'da gösterilmediğini sorgulamak anlamsızdır.
Ek düşmek gerekirse; 15 Temmuz darbe girişimine tiyatro demek, küçümsemek yanlıştır. 250 kişi ölmüştür. Sorgulanması gereken FETÖ'nün TSK'nın içine, kuvvet komutanlıklarına kadar sızması ve darbe yapabilecek güce erişmesidir. Bu yapı bu güce nasıl erişti? Kimler göz yumdu? Kimler zaafiyet sergiledi? Devletin her kademesine sızmış bu çetenin siyasi ayağı neden hala ortaya çıkarılamadı? Hava Kuvvetleri Komutanlığını ele geçirebilecek güçte olan bu hareket, Meclis'te şimdiye kadar 5-10 milletvekili ile, 30-40 ilçe ve belde belediye başkanı ile mi hareket etti?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder